23 Aralık 2010 Perşembe

Ders Raporları

Dersinize ilişkin raporu şu formatta düzenleyiniz:


.... Ülkesi ile Türkiye eğitim sistemlerinin karşılaştırmam sonucunda, bu ülkedeki şu uygulamanın (uygulamayı kısaca anlatınız) Türkiye’deki şu soruna (sorunu kısaca betimleyiniz) çözüm olacak şekilde uyarlanabileceğini düşünüyorum...


Ad Soyad yazmayı unutmayınız.

33 Yorum:

Anonymous Adsız dedi ki...

Polonya ile ilgili en dikkatimi çeken konu, eğitim sistemlerinde reform yapmaya karar vermeleri ile bu reformu uygulamaya koymaları arasında yıllarla ölçülen çok uzun bir süre olması. Ben de, eğitimle ilgili bir reform uygulamaya konulmadan önce uzun bir hazırlık çalışmasının olması gerektiğini, aksi taktirde altyapısı olmayan reformların insanları sadece mağdur duruma düşürecek değişiklikler olarak kalacağını düşünüyorum. Türkiye'nin altyapı çalışmalarına daha çok önem vermesi dileğimle...
EMİNE MÜGE TEKİN

31 Aralık 2010 09:10

 
Anonymous Adsız dedi ki...

İskoçya’da zorunlu eğitim iki kademeye ayrılmıştır zorunlu ilköğretim okulu (5-12 yaşları) ve zorunlu orta öğretimdir(12-16 yaşları).Zorunlu ortaöğretim, Ortaöğretim ve ilköğretim arasında bir eğitim basamağı olup öğrencilerin fiziksel , toplumsal ve psikolojik gelişimleri ile ortaöğretime hazırlık sağlayan bir kademedir. Türkiye’de zorunlu eğitim 1. Eğitim basamağı ile 2.eğitim basamağı birleştirilmiş ve zorunlu eğitim 8 yıla çıkarılmıştır..Bu yapı bir bütün olup ara bölümlere ayrılmamaktadır .8 yıllık kesintisiz eğitim, 6-15 / 16 yaş grubunun yönetsel bir çatı altında toplanmıştır. Zorunlu öğretim olarak bu tür bir yapının oluşturulmuş olması gelişim basamakları içerisinde bedensel ve zihinsel bakımdan büyük farklılıklar gösteren bu yaş gruplarının kampus türü bir bahçede yer alan bina veya binalara yerleştirilmesi, öğrencilerin gelişim ihtiyaçları yönünden olumsuzluklar yaratmaktadır. Bu çocukların fiziksel ve toplumsal gelişimlerinin sağlanabilmesi için zorunlu ilköğretim ve zorunlu ortaöğretim şeklinde ayrılıp ayrı bina ve kampus veya eğitim alanlarının sağlanması karşılıklı olarak öğrencilerin zihinsel bedensel ve sosyolojik açılardan gelişimlerinin daha sağlıklı olacağı kanaatindeyim. Bunun için yine bina ,tesis ve donanım olarak yatırıma ihtiyaç duyulmaktadır.
VEDAT AYÇİÇEK

2 Ocak 2011 20:10

 
Anonymous Adsız dedi ki...

Türkiye ile Avrupa Birliği Ülkelerinde Eğitimin Finansmanı konusu ile ilgili yaptığım araştırmalar da şu sonuçları elde ettim.AB Ülkelerinde eğitimin finansmanında temel finansman kaynakları;
1.Devlet
2.Yerel Yönetimler (Belediyeler, İl yönetimleri, İl konseyleri vb.)
3.Özel Kurum ve Kuruluşlar
4.Vakıflar ve Dernekler
5.Hane halkı olmak üzere zenginlilik arz etmektedir.
AB Ülkeleri ile ilgili özellikle şu iki noktaya da değinmek isterim. Birincisi, bu ülkelerin çoğunda özel kurum ve kuruluşların Mesleki ve Teknik Eğitime desteği çok büyük ve birçok özel okul da parasız eğitim yapmaktadır. İkincisi devlet eğitimin finansmanı konusunda özel sektöre de çok destek veriyor. Özel okullar hangi kademede olursa olsun bu destekten faydalanabiliyorlar. Bu okullardan kazanç amaçlı kurulmayanlar, devlet okulları ile eşit şekilde devletden yardım alabiliyorlar.
Türkiye’ de ise Eğitimin Finansmanı konusunda öncü ve en büyük kaynak halen devletdir. Türk eğitim sisteminin en zayıf ve en yetersiz alanı finansmandır. Bu olgunun önemi kamu oyunca kavranmış değildir. Eğitimdeki hedeflerin güçlendirilmesi bu alanın çok farklı kaynaklarla güçlendirilmesine bağlıdır. Bu amaçla;
1.Eğitimin her alanında olması gerektiği gibi bu alanda da merkeziyetçilik terk edilmeli, yerinden yönetimlerin etkin olarak Eğitim ve Finansmanı konusunda da görev üstlenmesinin önü açılmalıdır.
2.Özel kurum ve Kuruluşlar da Eğitim ve Finansmanı konusunda eğitimin her kademesinde büyük sorumluluklar almalıdır.
3.Bu amaçla vakıflar ve derneklerde söz sahibi olmalı ve bu konuya yoğunlaşmalıdırlar.
4.Aileler de, eğitim konusunda yapacakları her türlü yatırımın toplumsal getirileri açısından bilinçlendirilmelidir. Durumu yeterli olan ailelerin katkısının sağlanması ve yoksul olanlara da destek verilmesi gerekmektedir.
ENGİN DENLİ

2 Ocak 2011 23:24

 
Anonymous Adsız dedi ki...

HİNDİSTAN EĞİTİM SİSTEMİ RAPORU
Hindistan eğitim sisteminde dil ve müfredat birliği yoktur. Merkezden ve eyaletlerden yönetilen eğitim sisteminde okula başlama yaşından, akademik takvime, ders içeriklerine ve eğitim diline kadar her şeyin farklı olmasının olumlu yanları kadar elbette olumsuz tarafları da bulunmaktadır. Türk eğitim sistemindeki Tevhid-i Tedrisat Kanunu’ndan yola çıkacak olursak bizim eğitim sistemimizdeki ortak müfredat uygulamasını Hindistan eğitim sistemine uyarlama konusunda bir öneri getirmek uygun olacaktır. Bunların dışında Hindistan’da İngilizce dil eğitimi büyük bir başarı ile verilmektedir. Bunda elbette ülkenin yakın tarihe kadar İngiliz sömürgesi olduğu gerçeği unutulmamalıdır ancak yine de İngilizce dil eğitimindeki sistemin incelenerek Türk Milli Eğitim sistemine uyarlanmasına ihtiyaç vardır. Bilindiği gibi Türkiye’de üniversite sınavı gençlerin yaşamında büyük bir kâbus olarak yer almaktadır. Hindistan’da üniversitelere, bazı bölümlerin haricinde sınavsız öğrenci kabul edilmektedir ve bu da ülkemizdeki sisteme göre farklılık göstermektedir. Hindistan’ın kalabalık nüfusuna rağmen bu uygulamayı hayata geçirebilmiş olması, benzer bir sistemin Türkiye’deki ÖSS sorununa çözüm olacağını düşündürmektedir. Hindistan’da da Türkiye’de de öğrencilerin geçmişlerine, tarihlerine, geleneklerine ve ahlaki değerlerine bağlı olarak yetiştirilmesinin amaçlanması ortak bir tutumdur ve bizi geçmişini bilmeyen nesillerin geleceğini kuramayacağı gerçeğiyle bir kez daha yüzleştirmektedir. Sonuç olarak, iki ülkenin de yukarıda değinilen hususlarda taklide kaçmadan birbirlerinin sistemlerinden faydalanması, eğitim sistemlerini ileri götürecektir.
MELTEM ÇİÇEK

5 Ocak 2011 15:51

 
Anonymous Adsız dedi ki...

ÖĞRETMEN YETİŞTİRME

Milli Eğitim Şura Kararlarının uygulanması, Milli Eğitim Akademisi’nin yaşama geçirilmesi ve öğretmen yetiştirme ve geliştirme konusunda her türlü Ar-Ge çalışmasının buradan yürütülmesi, öğretmenlikte yüksek lisans ve her iki yılda bir hizmetiçinin zorunlu olması, öğretmen yetiştiren fakültelerin bünyesinde laboratuar okullarının bulundurulması, her ildeki üniversitelerin bünyesinde ‘Öğretmen Akademisi’nin bulundurulması, öğretmen eğitimi ve gelişimi konularında sürekli ve kesintisiz yayın yapan bir televizyon kanalının yayına geçirilmesi eğitimin geleceği için mutlaka hayata geçirilmelidir.

Saygılarımızla…

Cemil COŞKUN-Tamar NERGİS

5 Ocak 2011 18:06

 
Anonymous Adsız dedi ki...

İngiltere’de öğrencilerin, küçük yaşlardan itibaren başarıları, ilgileri, istekleri ve yetenekleri çeşitli değerlendirmelerle ortaya çıkarılması, bu özelliklerine göre eğitim ve öğretim yaşamına devam etmelerini sağlamaktadır. Türkiye’de bu konuya yer verilmediği, değerlendirmelerin sıklaştırılmadığı, her çocuğun bireysel özelliklerine göre eğitim alması konusunda dikkat edilmediği görülmektedir. İngiltere eğitim sistemi, çağdaş bilim ve teknolojinin gelişmesine önemli katkılarda bulunmaktadır. Bu açıdan Türkiye’nin İngiltere eğitim sisteminden yararlanmasının yararlı olacağı düşüncesi ağırlık kazanmaktadır.

Zeki AYTAÇ-İlknur İLİMOĞLU
Bahçeşehir Üniversitesi
Eğitim Yönetimi Yüksek Lisans Öğrencileri

5 Ocak 2011 18:11

 
Anonymous Adsız dedi ki...

İsveç ile Türkiye eğitim sistemlerini karşılaştırdığımda, bu ülkede yaşayan tüm etnik gruplara isterlerse, kendi ana dillerinde eğitim görebilme hakkının tanınmış olduğunu gördüm. Başlangıçta İsveç, ülkesindeki farklı etnik kimliğe sahip vatandaşlarının çocuklarına yalnız İsveççe eğitim verir; ancak bir süre sonra bu çocuklarda baş gösteren uyumsuzluk, öğretimin kalitesinin ve düzeyinin düşmesi, gençler arasında kriminalizenin artması ve açığa çıkan toplumsal sorunlar karşısında eğitim uzmanlarının anadilde eğitimin gerekliliği üzerine yaptıkları araştırmalar ve tespitler, ne İsveççeyi ne de kendi ana dilini yeterince konuşamayan, kendisini ifade edemeyen, kendi kimliğinden uzaklaşarak içinde yaşadığı topluma yabancılaşan bu çocukların zamanla toplum dışı kaldığına dikkati çekerler.
Bunun üzerine İsveç devleti eğitim ve öğretim politikasını değiştirir ve 1975’te İsveç parlamentosu “anadil kanunu”nu kabul eder ve aynı yıl okullarda anadilde eğitim uygulamasını hayata geçirir. İki dillilik ya da anadilde eğitim konusunda yapılan araştırmalar, ana dilini ideal düzeyde geliştiremeyen ve okulda, evinde konuşulan dilin dışında eğitim gören çocukların, zihinsel ve duygusal gerginliğe itildiğini, anne babalarıyla önemli iletişim sorunları yaşadığını göstermektedir ve bana göre de ana dilde (iki dilli) eğitim bir insanlık hakkıdır, bireysel bir haktır; çünkü çocukların içine doğacakları aileyi seçme şansları yoktur; ayrıca, evinde konuşulan dili iyi bilen bir çocuk için diğer bir dili öğrenmek daha kolaydır. Eğer anadil ve ikinci dil birbirine paralel olarak gelişirse ikisi de birbirinin gelişmesine yardımcı olur ve birbirini destekler. Anadil eğitimi, farklı etnik kökenden gelen çocukların kendilerine olan saygı ve güvenlerinin güçlendirmeyi ve iki ayrı kültürel kimliği ve kültürel yeterliliği olan bireyler olarak gelişmelerine, içinde yaşadıkları toplumdan kopmalarına değil aksine o toplumla bütünleşmelerine yardımcı olmayı amaçlar.
Bugün ülke çapında 123 dilde, anadil eğitimi verilen İsveç sakin ve barışsever bir ülke, kendi içinde ve dışında hiçbir çatışması yok; ülkemizde de farklılıklarımızın, farklı etnik kimliğe sahip yurttaşlarımızın bir tehdit değil, birer zenginlik olduğu içselleştirilebilir ve onları yok saymadan, kendimizi “ötekinin” yerine koyarak, anadilde (ya da iki dilli) eğitim hakkının bir insanlık hakkı olduğu anlayışı gelişebilirse; eğitim sistemimizde yapılacak böyle bir ikidilli eğitim reformunun, toplumsal alandaki en önemli sorunumuzun ortadan kalkmasına son derece önemli bir katkısı olacağına inanıyorum.
Çiğdem Kanburoğlu

6 Ocak 2011 16:30

 
Anonymous Adsız dedi ki...

Türkiye'nin nüfusunun Avusturya'nın nüfusunun yaklaşık 10 katı olduğu,yüzölçümlerinin de benzer özellikler de olduğunu düşündüğümüzde eğitim sistemlerinin çok yakın özelliklerde olması beklenemez...Avusturya ile Türk eğitim sistemlerinin karşılaştırılması sonucunda,Avusturya'da yükseköğretimin parasız olması ve özel üniversitelerin bulunmaması bize eğitimde eşitlik ilkesininin desteklendiğini göstermektedir.Benzer uygulamaların Türkiye'de de uygulanmasının ülkemizde hem eşitlik hemde üniversite mezunlarının kalitesi bakımından daha faydalı olacağını düşünüyorum...
Arzu ATEŞ

7 Ocak 2011 00:55

 
Anonymous Adsız dedi ki...

Elif ŞÖLENCİ
Danimarka Eğitim Sistemi ile Türk Eğitim Sistemini karşılaştırmam sonucunda Danimarka’da ki aşağıda belirttiğim uygulamaların ülkemiz eğitim sisteminde uygulanabileceği kanaatindeyim.
Ülkemizdeki eğitim sisteminin yönetiminde uygulanan, merkezi yönetime dayalı otoriter yapının terk edilerek, yerine eğitim öğretim sorumluluğunun; merkezi otorite, belediyeler ve özel kuruluşlar tarafından paylaşıldığı yönetim anlayışına geçilmesi.
Okulların yönetiminde kurul ve konseyler ağırlıklı (katılımcı ve demokratik) bir yönetim anlayışının egemen olmasının mutlak bir şekilde sağlanması.
Bu uygulamaların hayata geçirilmesi ile eğitim sistemimizdeki merkezilikten kaynaklanan hantal yapı yok olacak, özerk, demokratik ve katılımcı bir yönetim anlayışı egemen olacaktır.
Mesleki eğitimdeki çok başlı yapı yerine( Erkek Teknik, Kız Teknik,Ticaret ve Turizm, Çıraklık ve Yaygın Eğitimi), mesleki eğitimin bir bütün olarak ele alınması.
Mesleki eğitime özel sektörünün katılımının arttırılmasının sağlanması, sorumluluk üstlenmesinin sağlanması.
İlköğretimde ve ortaöğretimde dil eğitiminin önemi arttırılmalı, genel liselerden mezun öğrencilerin 2 yabancı dili konuşabilir düzeyde olacak şekilde müfredatın güncellenmesi.
Liseden mezun olmak için tez niteliğinde proje hazırlanması ve bitirme sınavlarında başarılı olma şartı getirilmesi.
İlköğretim ve ortaöğretim okullarının tamamının bir müfettişe bağlı olması.
Bu uygulamaların hayata geçirilmesi ile, topluma yüksek öğrenime devam edebilecek yeterlilikte akademik bilgisi ve mesleki bilgisi yüksek bireyler kazandırılmış olacaktır.

Elif ŞÖLENCİ

7 Ocak 2011 12:33

 
Anonymous Adsız dedi ki...

TÜRK EĞİTİM SİSTEMİ İLE İTALYA EĞİTİM SİSTEMİNİN KARŞILAŞTIRILMASI
Türk Eğitim sisteminde okul yapısı İtalya ile benzerlik gösteriyor. AB proje birimlerinin okullara yaygınlaştırılmasında İtalya örnek alınabilir. Gelişmiş ülkelerin ( Almanya, İngiltere ve İtalya gibi) mesleki eğitimde bulundukları seviyeye rağmen bu gün hararetle tartışılması bizim için örnek alınmalıdır. Kalkınmanın en önemli ayağıdır bu. Bu anlamda ülkemizdeki Genel Lise / Meslek Lisesi nicel oranları Meslek liseleri lehine değişmelidir. Aynı şekilde İtalya için de şu durum söz konusu: İtalya’da okul öncesi eğitim mecburi değil ancak Türkiye’de de mecburi olmamakla birlikte bu konuda ciddi çalışmalar sürmektedir. En kısa zamanda zorunlu hale gelecektir. Bu takdirde İtalya bizden okul öncesi eğitimini zorunlu hale getirmeyi almalıdır.
Çünkü çocukların en yüksek öğrenme potansiyeline okul öncesi dönemde sahip olduğu bir gerçektir.
Okul öncesi eğitim alan çocukların özellikle dil becerilerinin ve matematik zekalarının geliştiği , yüksek öğrenime daha fazla devam ettiği, istihdama daha fazla katıldığı, daha az işsiz kaldıkları ve daha çok sosyal yönlerini geliştiği tespit edilmiştir.


SEFA OVALI

7 Ocak 2011 16:12

 
Blogger esra dedi ki...

•Esra ŞAHİN;
Türkiye ile Finlandiya eğitim sistemini karşılaştırdığımda ; Finlandiya’da hiç kimse hiç bir seviyede yüksek lisans mezuniyet derecesi olmadan öğretmenlik yapamamaktadır. İşe kabul edildikten sonra da öğretmenler, eğitimsel kararların günlük sezgilere değil de rasyonel düşünceye dayalı olması için, akademik literatürün gerisinde kalmama konusunda teşvik edilmektedir. Türkiye’de öğretmen yetiştirme politikalarında ciddi sıkıntılar yaşandığından Finlandiya’daki bu uygulamanın eğitim sistemimize uyarlanabileceğini düşünüyorum. Öğretmenlerimizin mesleki yaşamlarında kendilerini geliştirmeleri ve üretmeleri bu uygulamayla akademik başarıyı arttıracaktır. Saygılarımla…

7 Ocak 2011 21:30

 
Anonymous Adsız dedi ki...

Hollanda diğer AB ülkelerinde olduğu gibi eğitime çok önem veriyor.Zorunlu eğitim 4-5 yaşlarında başlıyor. Okul öncesi eğitim ile ilkokullar “ Temel Eğitim Okulları “ adı altında birleştirilmiş durumda. Türkiyede böyle bir uygulamaya geçilebilir. Böylece çocuklar temel becerileri daha küçük yaşlarda edineceklerdir.
Ayrıca Hollanda eğitim sisteminde öğrencileri belirli bir mesleğe yada yükseköğretime yöneltme süreci ;11 yaş,8.sınıf ve ortaöğretim olarak geniş bir zamana yayılmış.İlköğretimin son sınıfında yöneltme etkinliklerine ağırlık veriliyor.Öğrencilerin ilgi,istek yetenek ve başarı durumlarına göre, okul yöneticileri,aileler ve öğretmenler tarafından ,devam edecekleri orta öğretim kurumları belirleniyor.Orta öğretim, okul türleri arasında kolaylıkla geçişlerin yapılabildiği , çok amaçlı okullardan oluşuyor. Mesleki orta öğretim 4 yıl, genel orta öğretim 5 yıl ve Üniversite öncesi eğitim 6 yıl. Orta öğretimin temel döneminde dersler genel konulardan oluştuğu için bir okul türünden diğerine geçişlerin esnek olduğu bir sistem. Türkiye ‘de Milli Eğitim Şur’aları ve Kalkınma Planlarında mesleki yöneltmenin önemine değinilmesine karşın sistemli bir uygulamaya henüz geçilememiştir.
Türkiye’de okul öncesi eğitimin zorunlu eğitime dahil edilmesi ve Hollanda eğitim sistemindeki gibi etkin, geniş zamana yayılabilen yöneltme uygulamaları öğrencilerin özgüvenlerinin gelişmesini ,yeteneklerinin ve kapasitelerinin daha bilinçli olarak farkında olmalarını sağlayacaktır.Böylece meslek seçimi karmaşası ve yükseköğretime giriş sınavlarındaki yığılmaların önemli ölçüde önüne geçilebileceğine inanıyorum.

Esin Köseler

8 Ocak 2011 01:22

 
Anonymous seyit yetim dedi ki...

Portekiz eğitim sisteminin örnek alınacak başarıda olduğunu düşünmüyorum. Uluslararası sınavlarda başarısı çok düşük. Portekiz de bunun farkında ve sürekli yenileme çalışmaları yapıyor. Sadece bir nokta özellikle ilgimi çekti. Okullara kendi yönetimlerini oluşturmada özerklik tanınması ve karar verme yetkisi verilmesi.Ülkemizde eğitim sisteminin merkezi olması ve karar verme yetkisinin olmaması uygumada sorunlar yaratıyor.Ülkemizde de bakanlığın okul yönetimlerine daha fazla yetki vermesi, merkeziyetçiliğin getirdiği hantallıktan kurtulunması açısından iyi olacağını düşünüyorum.

8 Ocak 2011 11:03

 
Anonymous Adsız dedi ki...

Necip Akyürek
Rusya Eğitim Sistemi Sovyetler Birliğinin dağılmasından sonra 1990 sonrası oluşturulan bir sistemdir. Merkeziyetçi yapıdan daha özerk yapıya geçilmiştir.Pazar ekonomisi,işletme, iktisat alanlarına önem vermişlerdir.Ama sistem daha oturmamıştır.Okul öncesi ve daha sonrası çocuklar spor okullarına (jimnastik,su sporları,tenis)müzik ,bale, santranç dans, moda tasarımı gibi alanlara çok iyi yönlendirilip ileride her alanda iyi sporcular,sanatçılar yetişiyor.Bizde bu konuda çok iyi yönlendirme ve rehberlik yapılamıyor kanaatindeyim.Bunu örnek alabiliriz.Ayrıca nükleer tıp, uzay bilimlerine çok önem veriliyor, bizde ise bu alanda çok iyi bir eğitim verilemiyor bu da örnek alınabilir. Saygılarımla....

8 Ocak 2011 13:06

 
Anonymous Adsız dedi ki...

Mustafa Mahmut CİPLİ
Herkese Merhabalar, Fransa Eğitim Sistemi ile ilgili olarak dikkatimi çeken en önemli husus, Fransa'nın yerel yönetimlere olan yönelme çabası oldu. Özellikle eğitim ile ilgili kararların alınmasında her okulda yada bölgede çeşitli kurullar, kararları alıyorlar. Yerel yönetimlere yönelme çabası beraberinde birtakım karmaşık durumları da beraberinde getiriyor. Bunun yanında "rektör" tabir edilen bölge sorumluları var ve bu kişiler eğitim konularını, üniversiteler ile sağladıkları yakın ilişkiler neticesinde gerçekleştiriyorlar. Türkiye açısından düşünüldüğünde, eğitimin alınan kararlar, ihtiyaca uygun olarak program geliştirme, mesleki eğitimin desteklenmesi ve uygulamaların arttırılması gibi konularda sorumluluğun yerel yönetimlere geçmesinin daha uygun olacağı kanaatindeyim. Ancak bunun için, devlet yönetim mekanizmasının iyi organize olması gerekli ki, eğitimde de yetki ve sorumluluk karmaşası yaşanmasın. Saygılarımla...

8 Ocak 2011 16:01

 
Anonymous Adsız dedi ki...

Almanya okul öncesi eğitime önem vermiş ve bu bağlamda tüm dünya ülkelerine model olmuştur. Almanya’nın toplumsal yapısına uygun bir eğitim/okul sistemi oluşturulmuştur. Bu sistem toplumdaki sınıflar/katmanlara uygun olarak ve ekonominin öngördüğü işgücünü yetiştirmek üzere bir piramit biçiminde okul sistemini oluşturarak çocukları 10 yaşından başlamak üzere elemeli/seçmeli parçalı okul tiplerine yerleştirme temelinde işlemektedir. Yani Almanya’da akademik ve mesleki anlamda erken yönlendirme söz konusudur. Erken yönlendirme çok eleştirilse de, çok amaçlı birleşik okullarda telafi edilmektedir. Türkiye’de özellikle mesleki anlamda, piyasanın ihtiyaç duyduğu sayı ve nitelikteki iş gücünü yaratmada, erken yönlendirme uygulanabilir. Bunun dışında Almanya’da federal yapıdan dolayı yerel yönetimler, eğitim kalitesini arttırmada oldukça başarılı. Buda model olarak Türkiye’de uygulanabilir. Saygılarımla...
Hakan Yılmaz GÜNEY

8 Ocak 2011 23:35

 
Anonymous Adsız dedi ki...

İSPANYA EĞİTİM SİSTEMİ
İspanya eğitim sistemiyle Türk eğitim sistemi arasında ciddi farklar bulunmakla birlikte İspanya'nın son otuz yılda eğitim alanında gerçekleştirdiği reformlar ve yasalar sayesinde İspanya, eğitimde başarılı bir noktaya ulaşmış ülkeler arasında sayılabilir. Özellikle Bask ve Katalan bölgelerinde tam özerk bir yapıyla bölge halkının kendi ana dilleriyle eğitim yapma özgürlüğünün verilmesi İspanya'nın hemeğitim hem de politik alanlardaki problemlerini oldukça hafifletmiştir. İspanya, tam özerk ve yarı özerk on beş eyalete ayrılmasının yarattığı en önemli olumlu katkılardan biri de her eyaletin kendi eğitim anlayışını ortaya koyup yönetim sürecini belirlemsidir. Bu anlamda genel politikalar ve amaçlar merkezden, süreç ve yönetim organizasyonu da yerl yapılmaktadır. Ülkemizde her bölgede farklı yaşayış, kültür ve coğrafik yapı dikkate alındığında İspanya'daki bu durumun bize katkı sağlayacağı süphesizdir. Eğitimde yerel yönetim süreciyle ana dilde eğitim modelinin yanında eğitim yaşının sıfırdan başlaması, teknik eğitimin daha sistemli yapılanmış olması, üniversitelerin özerk olması ve eğitime ayrılan bütçe ile öğretmenliğin daha profesyonelce algılanması gibi özellikler İspanya eğitim sisteminden ülkemize uyarlayabileceğimiz birçok anlayış, yöntem ve noktalar bulunmaktadır.

ERKAN BAĞLAN

9 Ocak 2011 14:17

 
Anonymous Adsız dedi ki...

Yunanistan Eğitim Sistemi,
Yunanistan'da eğitim parasız,ülkemizde de parasız eğitim verilirse tüm bireylere eşit fırsatlar verilmiş olur.Yunanistan eğitim sisteminin amaçlar bölümünde kendini bir sanat dalıyla ifade etme,tanımlama,estetik duygu geliştirme gibi amaçların öne çıktığını görmekteyiz.Zaten Yunanistan tarihine baktığımızda sanatın bu ülke için ne kadar önemli ve merkezde olduğunu görebiliriz.Ülkemizde de sanatı merkeze alabilecek,yetenekli öğrencilerin yeteneklerini geliştirebilecek amaçlara öncelik verirsek bireylerin kendilerini sanatla ifade etmelerini sağlayabiliriz.Türkiye'den Yunanistan eğitim sistemine daha laik bir eğitim sistemi önerebilirim.Çünkü merkezdeki eğitim kurumunun adı bile Ulusal Eğitim ve Din İşleri Bakanlığı.Bu iki farklı kurumu ayırarak her birinin işini ayrı ayrı yapmaları sağlanmalıdır.
Saygılarımla...
BİRSEN ÖZ

9 Ocak 2011 17:03

 
Anonymous Bihter Gülümser dedi ki...

Belçika eğitim sisteminde dikkat çeken noktalar ; Belçika eğitim sisteminde Türkiye eğitim sisteminden farklı olarak milliyetçi bir nitelik taşımamak,ulusal bir eğitim bakanlığının olmaması, eğitimin yerel topluluklara göre yapılması ve yerel dillerin(Fransızca ve Flamanca),yerel yönetimlerin bilgelerin ihtiyaçlarına göre planlama yapması,zorunlu eğitimin6-18 yaş arasında ve 12 olmasıdır.Belçika eğitim sistemi Türk eğitim sistemine göre daha karmaşık olmasına rağmen,öğrencilerin okulöncesi eğitimden başlayarak öğrencinin rehber öğretmenler tarafından ilgi ve yeteneklerinin gözlemlenmesi mesleki seçim açısından çok faydalıdır.İlköğretim’de öncelikle dil ve matematik öğretimine ağırlık verilmesi,gözleme ve yaratıcı etkinliklere dayalı eğitim yapılması da önemli unsurlardan biridir.

9 Ocak 2011 22:26

 
Anonymous Adsız dedi ki...

Lüksemburg eğitimi; Türkiyenin nüfüsü ile coğrafi yapısının faklılığı Lüksemburg'la kıyaslanamayacak derecede ayrı özelliklere sahiptir.Lüksemburg'ta lise düzeyi eğitimde yerel organların dışında ailelerin de ücret ödemeleri bizden farklılık göstermektedir yükseköğrenimde bu şekildedir.Öğretmen yetiştiren birkaç enstitünün dışında üniversiteleri yoktur bu açığı çevre ülkelerden kapatıolar.Ayrıca bu ülkenin öğretmen ücretleri genel ortalamanın üzerinde bu bizde de olabilir.Lüksemburg'ta öğretmen olabilmenin şartı üç dil bilmektir bu da eğitime verdikleri önemi göstermektedir.
Yusuf Gözcü, Cafer Karaaytu

10 Ocak 2011 19:02

 
Anonymous Adsız dedi ki...

ABD 50 eyaletten oluşmaktadır. Her eyaletin kendi seçtiği valisi, meclisi, anayasası, mahkemesi ve bütçesi vardır. Bu bağlamda merkezi yönetim şekline sahip Türkiye ile ABD’yi kıyaslamak hayli zor olacaktır.
ABD’de başlı başına bir eğitim bakanlığı yoktur. Eğitim konusunda sorumluluk eyaletlere verilmiştir.
Eğitimle ilgili yasaları uygulamak, öğretmen ve idareciler için standartları belirlemek, eğitim ve öğretim standartlarını belirlemek, eyalet için ayrılan kaynağı idare etmek, okulların gelişimi için planlar yapmak, danışmanlık birimlerini kurmak, öğretmenlerin ücretlerini belirlemek, zorunlu eğitime ve okul yılının uzunluğuna karar vermek Eyalet Eğitim Müdürü ve Eğitim Dairesi’nin görevleridir.
Eğitimle ilgili yasaların ve uygulamaların eyaletten eyalete farklılık göstermesi eğitimde fırsat eşitliği ilkesinin uygulanabilirliğini zorlaştıran bir unsurdur. Buna rağmen Türkiye’de de programların ve yasal düzenlemelerin merkezden yapılması yerine, yerel yönetimlere ve okul yönetimlerine söz hakkı tanınması, programlarda ve müfredatta esneklik uyarlanabilir bir yandır.
ABD, eğitim için yapılan harcamaların ulusal gelir içindeki payı açısından dünyada ilk sıradadır. Buna rağmen, uluslar arası geçerliği olan sınavlardaki öğrenci başarı sonuçları pek iç açıcı değildir.
Öğretmen yetiştirme programlarına kabul ve atama konularında ülkemizin aksine ,ABD’de daha seçici ve eleyici bir sistem uygulanmakta, dolayısı ile öğretmenlik daha saygın bir meslek olarak görülmektedir. Eyaletlerin bir çoğunda okul müdürü olabilmek için yüksek lisans ya da doktora derecesi gerekmektedir.

Aynur YADİGAR- Hande SAYGAN

10 Ocak 2011 20:15

 
Anonymous Adsız dedi ki...

Güney Kore Eğitim sistemi daha 2. dünya savaşı sonrası öğrenciyi merkeze alan ve bunu öğretmen yetiştiren üniversitelerle destekleyip hizmet içi eğitimleri ile sürekli geliştiren nadir ülkelerdendir.Eğitimlerinde kararlılık,yenilik ve gelişim en belirgin özelliğidir.Bunda gelenekçi ve ilkelerine bağlı bir doğu ülkesi olmasının etkisi büyüktür.Yapılarındaki gelişmiş sanayi mesleki ve teknik eğitimin önemini dahada arttırmıştır.İstihdamın gelişmiş olmasıda meslek yüksek okullarındaki öğrenci sayısını arttırmış ve işletmelerle bilgi ve teknoloji alışverişi süreklilik kazanmıştır. Almanya örneğinde olduğu gibi 2 li mesleki eğitimin (DUAL) burada'da uygulannıyor olduğunuu görmek bir tesadüf değildir.bizimde bu uygulamaları örnek almamız hem üniversitelerin ,hemde istihdam alanının ortak gelişimini çıraklık düzeyinden dahada yukarılara çıkartacak,teknik eğitimimizi dahada kaliteli hale getirecektir.
Ergüven TOKSUN

10 Ocak 2011 21:58

 
Anonymous Adsız dedi ki...

Japon Eğitim Sisteminde,eğitim kurumları ulusal,yerel ve özel olmak üzere üç gruba ayrılmıştır.Bilim ve Kültür Bakanlığı tarafından merkezi olarak yönetilen okullar"ulusal okul"yerel yönetimler tarafından(valilik,belediye ve il özel idareleri)yönetilen okullar"yerel okul"Vakıf,özel kişi ve kuruluşlar tarafından yönetilen okullar ise "özel okul"kategorisinde yer almaktadır.Türk Eğitim Sistemi içerisinde de yerel yönetimlerin yer almasının finansman açısından yaşanan sıkıntılara çözüm olması olasıdır.Bu uygulama ile kaynak sorunun çözülüp,daha donanımlı,sınıflardaki öğrenci sayısının idael sayıda olduğu ve fiziki ortamı uygun okulların ülkemizin her ilinde hayata geçmesi beklenebilir.

Nilüfer Özsoy

10 Ocak 2011 22:56

 
Anonymous Adsız dedi ki...

Türkiye ve Avrupa Birliği Ülkelerinde Öğretmen Yetiştirmeyi incelediğimde ülkemizde uygulanmayan bazı konular dikkatimi çekti. Dikkatimi çeken konular: 1- Öğretmen yetiştirmenin her aşamasında sınavın olması ve uzun süreli stajların ve uygulamanın olması. Mesela Fransa, İngiltere, Almanya, Finlandiya gibi ülkelerde. Fransa'da Öretmen Yetiştirme Enstitüsü Programlarına Kabul Edilme Koşulları şöyledir: İlkokul öğretmenleri ile anaokulu öğretmenleri aynı akademik sınavdan geçerler, lisansını (lise+3 yıl) tamamlayan her aday Öğretmen Yetiştirme Enstitüsü'ne dosyasını teslim eder; dosyaları incelenir ve gerekirse yapılan bir görüşme sonunda kabul edilirler(Türkoğlu, 1998:238).

Öretmen Yetiştirme Enstitüsü Programlarına Kabul Edilen öğretmen adayları iki yıl, dört dönem staj yapmak zorundalar.Stajın sonunda meslekı tez hazırlayıp jüriye tezin savunmasını yapar. İki yılllık staj süresince Öğretmen Yetiştirme Enstitüsü Formatör öğretmenleri belirli aralıklarla aday öğretmeni kontrol ederek uygulama okulundaki formatör öğretmenden bilgi alırlar. Stajın sonunda yapılan Formasyonun değerlendirilmesinde üç etkinlik alan dikkate alınır: Staj, meslekî tez ve öğretim modülleri.Bütün bu süreçleri başarıyla geçen adaylara bir derece ve rapor verilir.Bu dereceye göre atama teklifleri yapılır.
Finlandiya'da ise Öğretmen yetiştirmede uygulama okulları bulunmaktadır. Finlandiya öğretmen yetiştirme programlarının en dikkat çekici özelliği,uygulama ve teorinin birlikte olmasıdır. Finlandiya’da, öğretmen adayları eğitimleri sürecinde iki yıl süren ve dört aşamadan oluşan staja tabi tutulmaktadır. Bu stajların üçü eğitim fakültelerine bağlı uygulama okullarında, biri ise devlet okullarında yapılmaktadır.Öğretmen adayıları branşlarıyla ilgili teori eğitimleri sonrasında katıldıkları staj çalışmalarının en önemli kısmını bu uygulama okullarında yaparlar. Uygulama okullarında usta çırak ilişkisi vardır. Buradaki öğretmenler aynı zamanda aday öğretmenlerin yetiştirilmesinden de sorumludur.Aday öğretmenle birebir ilgilenerek ona rehberlik eder. Öğretmen adayları ile değerlendirme toplantıları yapar ve ders materyalleri hazırlamasında yardımcı olur. Böylece aday öğretmenler göreve başladıkları zaman acemilik çekmez, hazır olarak görevlerine başlarlar.
2- Hizmet içi eğitimin mecburi ama öğretmenler istek ve ihtiyaçlarına göre eğitim alabilmeleri. Yani merkezi olarak belirlenen bir hizmetiçi eğitimin olmaması. Bu durum öğretmenlerin eksikliklerini gidermede daha istekli olurlarve zorla olmadığından dolayı isteyerek katılırlar. Daha verimli bir hizmetiçi eğitim olur.
3- Bazı ülkelerde Öğretmenlerin yüksek lisans yapmalarının teşvik edilmesi ve zorunlu olması.
4- Avrupa Birliğ Ülkeleri ile gelişmiş ülkelerin bir çoğunda öğretmenlerin maaşlarının 40 bin avro - 60 bin avro arasında olması. Öğretmenlerin kendilerini geliştirme ve yetiştirmeleri için teşvik edici bir durumdur. Öğretmenler geçim derdi gelecek kaygısı çekmeden öğrencilerin eğitimleri ile ilgilenirler. Maaşın dolgun olması öğretmenler için motivasyon kaynağı ve öğretmenlik mesleğini seçmede en büyük etkendir. Daha kalitei ve kabiliyetli öğrenciler öğretmenliği tercih ederler. Öğretmenlik daha saygın bir meslek haline gelir. Finlandiya'da öğretmenlik popülaritesi en yüksek meslek olduğu görülüyor(%26).
Dikkatimi çeken bu dört husus Türkiye’de eğitimin kalitesinin yükselmesinde önemli rol oynayacaktır. Ülkemizde öğretmen maaşları düşük, Öğretmenliğin de popülaritesi azdır. Kabiliyetli ve zeki öğrenciler öğretmenliği seçmemektedirler. Türk Eğitim Sisteminde de yukarıdaki dört husus uygulanır ve teşvik edilirse eğitimin bir çok problemine çözüm olacağını düşünüyorum...
ABDULLAH KUVANCI

25 Aralık 2011 17:37

 
Anonymous Adsız dedi ki...

ABD eğitim sistemi yönetimi yerel yönetimlere yani eyaletlere devredilmiştir. Dolayısıyla kaynak sıkıntılarını yerel yönetimlerden destek alarak karşılamaktadırlar. Türk Eğitim Sisteminde ise merkezi yönetim esastır. merkezi yönetimin eğitim kurumlarına bütçe ayırma konusunda sıkıntıları mevcuttur, okulların finansal sorunlarını çözmek amacıyla ülkemizde de yerel yönetimlerden faydalanıla bilinir veba sorunlar minimum düzeye indirilebilir. ayrıca, ABD eğitim sisteminde Tek bir konuda uzmanlaşmak yerine değişik konularda ders alınarak geniş bilgi ve kültür birikimi oluşturulmasına önem verilir. bu da bireysel olarak öğrencilerin hangi alanda daha başarılı olacakları konusunda avantaj sağlar hem geniş bir ufka sahip olmalarını sağlar. ABD eğitim sisteminin bir diğer iyi özelliği ise okul idarecilerinin Yüksek Lisans ya da doktora yapanlardan tercih edilmesidir. ülkemizde de yüksek lisans ve doktora zorunluluğu getirilmesi okulların gelişmesi açısından önemli olduğunu düşünüyorum...
HARUN KORKMAZ

28 Aralık 2011 23:06

 
Anonymous Adsız dedi ki...

Fransa eğitim siteminde en çok dikkatimi çeken noktalardan biri eğitimin devlet tarafından halka borçlu olduğu bir hizmet olarak değerlendirilmesi ve bir hak olarak devlet güvencesi altına alınmış olmasıdır. Fransa’da zorunlu eğitim; beş yıl ilköğretim, dört yıl kolej (ortaöğretim I. Devre) ve bir yıl ortaöğretim II. Devre olmak üzere on yıl sürer, 6-16 yaş dönemini kapsar. AB ülkeleri içinde zorunlu eğitimin en az olduğu ülkelerden biri olmak üzücüdür. Fransa’da Üniversiteler yönetsel, mali, eğitsel ve akademik özerkliğe sahiptir. Bizim ülkemizde Üniversitelerin özerkliği konusunda yeni düzenlemelere ihtiyaç vardır.
AB ülkelerinde eğitsel ve mesleki yöneltmenin 14 yaştan önce başladığı görülmektedir. AB ülkelerinde mesleğe yöneltmeye özel bir önem verilmektedir. Yöneltme birimleri Türkiye’de, Ortaöğretim Kurumları, Okul Rehberlik Hizmetleri, Dershaneler tarafında yapılırken, Fransa’da ise Ortaöğretim Kurumları ,Bilgi Sağlama ve Yöneltme Servisi, Yerel Yöneltme Ofisleri ve Üniversiteler tarafından yapılmaktadır. AB ülkelerinde Yöneltme etkinlikleri hemen hemen ilköğretimde tamamlandığından 11-12 yaş civarında başlamaktadır. Türkiye’de 8. sınıfın 2. yarınsında yapılan yöneltme geç kalınmış bir yöneltmedir. Son olarak her iki ülkenin eğitim sistemi merkeziyetçidir. Yalnız Fransa ’da yerel yönetimlerin eğitim sistemi içinde yeri vardır.
Sevil Çetin

29 Aralık 2011 15:29

 
Anonymous Adsız dedi ki...

İtalya eğitim sistemi Türk Eğitim Sistemini karşılaştırdığımızda aşağıdaki benzerlik ve farklılıklar görülmektedir. İtalyan eğitim sistemi ile Türk eğitim sisteminin amaçları karşılaştırıldığında, İkisi arasında çok büyük farklar olmadığı görülmektedir. Her iki sistemin amaçları da bireyi ilgi yönünde geliştirmek, beden, zihin, ahlak, ruh ve duygu gibi yönlerden geliştirmek, ekonomi için nitelikli insanlar yetiştirmek, demokrasi bilinci oluşturmak vb. amaçlar içermektedir. . İtalya’da zorunlu eğitim 2007/08 Eğitim yılı itibariyle 9 yıldan 10 yıla çıkarılmıştır. Türkiye'de zorunlu eğitimin süresi 8 yıldır. İki ülkede de ilköğretime başlama yaşı 6 olarak belirlemiştir. İki ülkede de merkeziyetçi bir sistem yapısı vardır. İtalya'da öğretim yılı 200 gündür. Eylül ile haziran ayları arasında eğitim verilmektedir.Türkiye’de öğretim yılı 180 gündür. Aynı şekilde Eylül ve Haziran ayları arasında eğitim verilmektedir.İtalya’da Okullar bir haftada beş veya altı gün açık olup, yarım gün veya tam gün eğitim vermektedir. İlkokullarda ve ortaokullarda haftalık 30 saat eğitim yapılmaktadır (EURYBASE, 2001). İtalyan eğitim sitemi bu özellikler bakımından da Türk eğitim sistemine benzemektedir. İtalya'da her sınıfta en fazla 20 öğrenci vardır (EURYBASE, 2001). Türkiye'de 2000-2001 öğretim yılında bu sayı 41'dir (www.meb.gov.tr). Türkiye'de ulaşılmak istenen sayı da 30'dur. Burada İtalyan eğitim sistemi ile bir farklılık vardır. İtalyan eğitim sisteminde programlar esnektir ve yerel ihtiyaçlara göre adapte edilebilir (EURYBASE, 2001). Aynı şekilde bizim öğretim programlarımızın da esnek olduğu, öğretim programlarında belirtilmektedir, ancak bunun uygulamada ne kadar uygulandığı tartışılabilir. İtalyan eğitim sisteminde öğretmenler öğretim programının uygulanmasında kullanacakları yöntem, materyal ve ders kitabını seçebilirler (EURYBASE, 2001). Bizde kitaplar Milli Eğitim Bankalığının tavsiye ettiği kitaplar arasından Milli Eğitim Müdürlükleri tarafından seçilmektedir.
İtalyan eğitiminde benim en çok dikkatimi çeken noktalar ise;
• Sanat ve konservatuar okullarının çok olması ve önem verilmesi
• Yetişkin eğitimleri; bu noktada eğitimin türü çalışanın kendisi tarafından seçilebilir. Bu süre içinde çalışanın sahip olduğu konum korunur ancak maaş alamaz. İşveren idari sebeplerle bu eğitim iznini vermeyebilir. Kamu veya özel sektör yararına ve en az beş yıldır aynı yerde çalışan kişiler 11 ayı geçmemek üzere eğitim amaçlı izin almak için işverene başvurabilirler.Dersler yıllık en az 200 saattir. Öğretmenler ve merkezin diğer görevlileri bir araya gelerek sahip olunan kaynaklar ve kayıtlı her bir öğrencinin beklentileri, ilgileri ve ihtiyaçları doğrultusunda müfredatı oluştururlar.

Yetişkin eğitimlerinin de İtalya da yapılan benzer şekillerde bizim ülkemizde de olması durumunda çalışanların işlerinde daha uzmanlaşmalarını ve örgütlerine daha bağlı bireyler haline gelmelerini sağlayacağını düşünmekteyim.

Şirin Lise

29 Aralık 2011 21:59

 
Anonymous Adsız dedi ki...

Finlandiya ile karşılaştırıldığında Türkiye'de eğitime ayrılan bütçe oldukça düşük. Finlandiya'da ayrılan yüksek bütçenin ülke ekonomisine fazla yük bindirdiğini düşünmüyorum çünkü kişi başına düşen para miktarı çok fazla. Türkiye'de eğitime yapılacak yatırımlar ülke ekonomisine diğer Avrupa ülkelerine oranla çok daha fazla yük bindirecektir, ancak gelecek nesillerin daha iyi eğitim görebilmeleri ve öğretmenlerin daha iyi öğretim yapabilmeleri için Türkiye'nin bu yükün altına girmesi gerekmektedir. Bunun uzun vadede ekonomik getirisinin götürüsünden onlarca kat fazla olacağını düşünüyorum.

Türkiye, Finlandiya gibi eğitimde daha yerel ve daha az merkeziyetçi kararlar alacak duruma getirilmelidir. Bunun için öncelikle Türkiye'nin iç sorunlarını acilen çözebilmesi gerekmektedir.

Finlandiya'da öğretmenler, Türkiye'dekine oranla çok daha iyi bir eğitimden ve çok özel bir eleme sisteminden geçmektedir. Bunun yanında maaşları da oldukça yüksektir ve öğretmenlerin ekonomik kaygıları yoktur. Türkiye'de de öncelikle öğretmenlerin özel bir eleme sisteminden geçirilerek seçilmelerinin ve çok daha yüksek maaş almalarının, Türk eğitimini en yüksek düzeyde olumlu olarak etkileyeceğini düşünüyorum.

Türkiye'de öğrencilerin sosyal, kültürel ve fiziksel gelişiminin önemsenmiyor oluşunun Türk öğrencilerin başarısızlığına büyük oranda etkisi olduğunu düşünüyorum. Türkiye'de de Finlandiya'daki gibi dersler dışında şeylere de büyük önem gösterilmesi gerektiğini düşünüyorum. Finlandiya'da oldukça düşük ders saatiyle oldukça yüksek bir başarı sağlanıyor. Bu demek oluyor ki Türkiye'de ders saatleri oldukça verimsiz geçiyor ve öğretmenle uygulatılan sistem başarısız ve verimsiz bir sistem.

Öncelikle Türkiye'de denetim sistemi katı bir şekilde yeniden düzenlenerek işe yarar bir hale getirilmelidir. Ardından okullara verilen mali destek Avrupa standartlarının üzerine çıkarılmalıdır. Ardından öğretmenlere daha iyi bir eğitim verilmeli ve yüksek lisans yapmaları sağlanmalıdır. Başarı fark edilir biçimde ödüllendirilmelidir.

Orkun Kabaklı

29 Aralık 2011 23:46

 
Anonymous Adsız dedi ki...

İngiltere ile Türkiye eğitim sistemlerini karşılaştırmam sonucunda şu konularda Türkiye’de benzer uyarlamalar yapılmasının faydalı olacağını düşünüyorum:

- İngiltere’de eğitim sistemi hem merkeziyetçidir hem de yerel yönetimlerin sisteme katılımı sağlanmıştır, eğitime yön veren ve hiyerarşiden uzak Eğitim Bakanlığı’nın ve eğitimde söz sahibi olan yerel yönetim kurullarının dayanışma halinde çalışması sonucunda bölgelerin farklı ihtiyaçlarına ve bireysel ihtiyaçlara önem verilebilmiştir; Türkiye’de eğitim sistemi merkeziyetçidir, benzer bir sistemin Türkiye’de de uygulanmasının ekonomik, sosyal ve teknolojik açıdan pek çok faydasının olacağını düşünüyorum. Özellikle devletin eğitimin finanse edilmesinde tek kaynak olmaktan çıkarılması ve yerel yönetimlerin finansal desteğinin sağlanmasıyla okullarda maddi açıdan pek çok eksikliğin ve çıkmazın giderilebileceğine inanıyorum.
- İngiltere’de zorunlu eğitim 5 -16 yaş grubu çocuklarını kapsar, 11 yıldır ve milli programa göre zorunlu eğitim 4 ana kademeye ayrılmıştır, her kademe sonunda öğrencilerin başarısı değerlendirilmektedir; Türkiye’de zorunlu eğitim 6 -14 yaş grubu çocukları kapsar, 8 yıldır ve zorunlu eğitim süresi sonunda merkezi bir sınavla öğrencilerin başarı seviyelerine göre ortaöğretim kurumlarına geçişi sağlanır. Öğrencilerin ortaöğretimlerinin tek bir sınava bağımlı hale getirilmiş olmasının çok büyük sakıncaları olduğunu düşünüyorum ve belli kademeler sonunda yapılacak değerlendirmelerin öğrenciler açısından daha sağlıklı sonuçlar vereceğine inanıyorum.
- İngiltere’de mesleki eğitime önem verilmekte, öğrencilere yönlendirme ve danışmanlık hizmeti sağlanmakta ve ilgili okullar ara eleman yetiştirme görevini başarıyla yerine getirmektedir; Türkiye’de ise mesleki eğitime verilen önem yetersiz kalmakta, öğrencilere yeterli yönlendirme yapılmamaktadır. Hatta son yapılan değişiklikler sonucunda mesleki eğitime, ilgisi ve yeteneği olan çocukların yönlendirilmesi gerekirken merkezi sınavda daha düşük seviyede bulunan öğrencilerin meslek okullarına geçişi zorunlu hale getirilmiştir. Hem üniversite mezunu işsizlerin sayısının azaltılabilmesi hem de bireysel özelliklerine uygun ara elemanlık görevi yaparak daha mutlu hayat geçiren ve ülke sanayisine katkıda bulunan bireylerin yetişebilmesi açısından meslek okullarına geçişte ilgisi-yeteneği olan öğrencilerin yönlendirildiği bir sistem kurulmalıdır.
- İngiltere’de üniversiteye devam etmek isteyen öğrenciler zorunlu olmayan çeşitli ortaöğretim okullarına devam etmek ve belirlenmiş bazı alanlarda geçer notlar almak zorundalardır. Üniversiteye giriş için özel sınav yapmayı gerekli gören yükseköğretim kurumları vardır ancak genellikle yükseköğretim kurumlarına, öğrencinin iki veya üç alanda orta öğretim geçer notu alması sonucunda geçişi sağlanmaktadır; üniversiteye giriş için çeşitli sertifikalar ve yeterlik belgeleri de kabul edilebilmektedir. Türkiye’de ise yükseköğretime giriş merkezi sınavlarla yapılmaktadır. Mesleki ortaöğretim kurumlarından mezun öğrenciler başarı düzeylerine göre meslek yüksekokullarına sınavsız geçiş hakkına sahiplerdir. Türk eğitim sisteminin ayrılmaz bir parçası haline gelmiş olan dershanelerin ortaöğretim kurumlarına ve üniversitelere girişteki önemi çok büyüktür. Eğitim camiası, dershanelerin eğitimde fırsat eşitliğini sağladığı ve fırsat eşitliğine aykırı olduğu konusunda iki zıt düşünceye ayrılmıştır. Çeşitli dönemlerde dershanelerin kapatılması gündeme gelmektedir, ancak hem bünyesinde barındırdığı işgücünün büyüklüğü hem de eğitim sistemindeki öğrenci bilgi eksikliğinin üniversiteden önce nasıl giderilebileceği konusunda çözümler bulunamadığından dershaneler eğitim sisteminin ayrılmaz bir parçası olmaya devam etmektelerdir. Dershanelerin İngiltere’deki zorunlu olmayan ortaöğretim kurumlarına benzer bir yapıya dönüştürülmesinin Türk eğitim sistemine olumlu sonuçlar getireceğini düşünüyorum.

Aybala Gülşah Kabaklı Akgün

30 Aralık 2011 03:04

 
Anonymous Adsız dedi ki...

ALMANYA İÇİN SÖYLEYEBİLEYECEĞİM EN ÖNEMLİ ŞEY ÖĞRENCİLER İLE İLGİLİ YÖNELTMELERİN İLK OKULDA YAPILMASI VE MESLEK LİSELEİRİNİN EĞİTİM SİSTEMİNDE ÇOK ÖNEMLİ OLMASIDIR.
AKIN KASTELLİ

31 Aralık 2011 22:02

 
Anonymous Adsız dedi ki...

KANADA EĞİTİM SİSTEMİ
Kanada, gelişmiş ekonomisi; büyük yer altı ve yer üstü zenginlikleri; verimli tarım arazileri; geniş toprakları ile dünyanın refah seviyesi en yüksek ve önde gelen yaşanılabilir ülkelerinden biridir. Dünyanın son yıllarda yaşamış olduğu ekonomik krizlerden hemen hemen hiç etkilenmemiştir. Anayasal monarşi ile yönetilen federal bir devlettir. Federal bir yönetime sahip olduğundan ülkede millî bir eğitim politikasından söz edilemez. Her eyalet kendi eğitim yapılanmasını kendisi belirlemektedir. Ülke, on eyalet ve üç bölgeden oluştuğu için on üç farklı eğitim sistemi olduğu söylenebilir. Ancak, bir genelleme yapılırsa eğitim 6 yaşından itibaren başlar ve 17-18 yaşlarına kadar sürer. Zorunlu eğitimde genel itibariyle 6+3+3’lük bir sistem olduğu görülür. Mecburî eğitim parasızdır. Sınıf mevcutları düşük ve eğitim kalitesi oldukça yüksektir. Eğitimin finansmanı büyük oranda yerel yönetimlerce sağlanmaktadır. Üniversiteye girişte sınav şartı değil, lise başarısı aranmaktadır. Kanada ve Türkiye eğitim hedefleri bakımından benzerlik göstermektedir. Ancak Kanada, demografik olarak çok büyük bir farklılık gösterdiği için eğitimin başta gelen hedeflerinden biri başka kültürlere ve milletlere saygıyı vurgulamak, kültürel çoğulculuğu sağlamaktır. İngilizce ve Fransızca Kanada’nın resmi dilleridir. Kanada, eğitime ülke gelirinin yaklaşık %7’sini ayırmaktadır. Üniversitelerinde bilimsel araştırmaya çok önem verilmekte, Kanada üniversiteleri dünyanın önde gelen üniversiteleri arasında yer almaktadır. Öğretmen yetiştirme sistemlerimiz benzer olmasına rağmen Kanada’da öğretmen yetiştirme bizdeki gibi şansa bırakılmamakta, sadece öğretmenlik vasfına uyanlar öğretmen olabilmektedir. Son yıllarda ülkemizde eğitim alanında yapılan yenilikler incelendiğinde, eğitim sistemimizin yapılandırılmasında Kanada’nın da örnek alınan ülkelerden biri olduğu söylenebilir.

Ersan ZARALI

1 Ocak 2012 17:12

 
Anonymous Adsız dedi ki...

JAPONYA EĞİTİM SİSTEMİ
japon eğitim sistemine baktığımızda japonyanın merkeziyetçi bir yapıda olduğu ancak yerel yönetimlerinde aktif olarak görev yaptığı görülmektedir.Öğretmen atamasında lisan diplomasının yanında mutlaka sertifikanın olması gerektiği ön plana çıkmakatadır.Genel olarak bakıldığında hırslı bir öğrenci yapısı hakim.Sınavlar onlar için çok önem arzetmekte.Disiplini ön plana alan bir eğitim yapısı hakimdir.zeki yanar

2 Ocak 2012 14:31

 
Anonymous Adsız dedi ki...

GÜNEY KORE EĞİTİM SİSTEMİ
Güney kore eğitim sisteminin köklü bir yapısı olduğunu ve ülke tarihinde Amerika ve Japonya gibi devletlerin etkisi olduğunu görüyoruz. 1950 yıllından sonra eğitim reformları yapılmış ve 1980 den sonra eğitim modernleşmeye başlamış. Eğitimin devamını sağlamak için faklı dallarda eğitim veren üniversiteler açılmış. Güney kore eğitime bütçesinden en fazla pay ayıran ülkelerden biridir. öğretmen yetiştirmeye büyük önem verilmiş ve öğretmenlerin kendilerini yetiştirmeleri ve çağa uygun gelişmeleri takip etmeleri için hizmet içi eğitim önemli bir yer tutar. MEHMET EMİN UÇAR.

5 Ocak 2012 09:57

 

Yorum Gönder

Kaydol: Kayıt Yorumları [Atom]

<< Ana Sayfa